Reklam

Twitter

 

23 Temmuz 2012 Pazartesi

"Takoz Recep’in orta sahadan attığı golü hangi istatistikle anlatırsınız"


SERDAR SARIDAĞ
Bugün Avusturya’da tam tamına 19 günü geride bıraktı Beşiktaş. Bad Kleinkirchheim’de ve Seeffeld’te dolu dolu 19 gün geçirdi siyah – beyazlı takım. Türkiye’de yaşadığı şehirde bir çok yeri bilmeyenler için ne garip geliyordur yukarıdaki kasaba isimleri. Avusturya’ya gide gele bizlere artık garip gelmiyor bu isimler. Sadece isimler değil buradaki insanların yaşam biçimleri, yerel kıyafetleri ve çevrenin ekolojik dengesi de bizlere garip gelmiyor artık. Bana burada garip gelen tek şey, bu sabahki göl kenarı yürüyüşümde gördüğüm lüks bir restoranın fiyatlarıydı. Kapıdaki menüye baktığımda sanırım Türkiye’de böylesine lüks göl kenarı bir restoranda burada verdiğin paranın iki üç katını öderdim diye düşündüm o an.  Buradaki mali sistem ile vergi alımı nasıl işliyor açıkçası çok merak ediyorum.

Rakamlar işte kimi zaman insana bazen böylesine garip gelebilir. Menü listesini görünce aklıma Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Tamer Kıran geldi. İki gece önce bizlere “Hayatımda ilk kez 500 bin euronun, hiçbir şey ifade etmediğini futbol dünyasının içine girince gördüm” demişti sevgili Tamer Kıran. İşin ilginç yanı biz gazeteciler de böylesine rakamları o kadar çok yazdık ki haberlerimizde, sanki sürekli benim elimden eurolar ve dolarlar geçiyordu yaşamım boyunca. Ellerimi yıkasam lavaboya akan kirli suyun içinde çil çil centler akıp gidecek sanki. Futbolda bu kadar çok para harcandığı için 30 yaşında en sevdiği mesleğini bırakmak zorunda kalan Arjantinli Almeida’ya gelde selam durma. Evet çok doğru. Medyaya, futbolculara, antrenörlere, menajerlere ve kulüp başkanlarına bu yüksek meblağlar hiçbir şey ifade etmiyor sanki.

Futbol kulüplerinin misyonu nedir. Dünyada hangi futbol kulübü, sektörde dönen paralarla gezegende yaşayan aç insanların karnını doyurabiliyor. Real Madrid kaç tane genci uyuşturucunun batağından koparıp düzgün bir eğitim almasını sağlamıştır. Ya da Manchester United kaç mülteciye derman olmuştur. Uluslar arası turnuvaların reklamlarında çok görmüşüzdür Afrikalı çocukların toprak saha üzerindeki pozlarını. Futbol sokak oyunudur sloganıyla dünyadaki bütün çocuklara umut olmuştur, bu tür turnuvaların toz toprak kokan reklamları. O reklamların hiçbirinde çim kokusu yoktur. Hepsinde toprak kokusu vardır. Küçüklüğümüzün top oynadığımız arsalarında olduğu gibi.

Gerçektende o reklamlardaki gibi dünyanın gettolarında yaşayan binlerce çocuk endüstriyel futbolun sahalarında top koşturmuştur. Sadece top koşturmakla kalmadılar kimileri reklamlarda oynadı kimilerine küresel firmalar sponsor olmuştur. Kimi zaman onlara baktığımızda ne çim kokusu ne de toprak kokusu duyduk. Başka bir kokular geliyordu burnumuza ne zaman onların reklamlarını seyretsek. Üstelik işin içerisindeki bahis şirketleri de futbolun futbol olma oranlarını dibe vurduruyordu. Bahis, futbolun şiirselliğini kangren hale getiren bir diğer unsur. En az bahis kadar tehlikeli bir başka unsur ise istatistikler oluyordu. Hayatım boyunca futbol topunun yanına bu kadar rakam yaklaştırmadım. Ben küçüklüğümde futboldaki rakamları bir formanın üzerinde birde skor tabelesinde görürdüm.  Hiçbir zaman bir oyuncu attığı gol ve verdiği gol pasları dışında rakamsal olarak değerlendirmedim. Benim için Picasso’nun eserleri neyse, Pele’nin rövaşatası, Maradona’nın çalımları, Messi’nin ara pasları ve Van Basten’in golleri de odur işte.

Söyler misiniz Takoz Recep’in orta sahadan attığı golü hangi istatistikle anlatırsınız. Ne o hayırdır yok muydu istatiklerinizin arasında böyle bir gol. Ferdinand’ın, herkesi bakkala manava gönderdiği o golün rakamsal değerlerini kağıt üzerine yazmaya bir tane matematik profesörü bulamazsın. Sergen oturarak gol attı hadi buyur sana istatistik. Gelde çık işin içinden. Tıpkı dünyadaki siyasetin, ekonominin ve yaşam biçiminin tek düze hale getirildiği çağımızda, futbolu da tek düze getirmenin çabalarını seyrediyoruz maalesef. Ama bütün bunlara rağmen futbol asla ve asla üzerine tek tip elbise giydirelecek hale gelmiyor.

İnanın şu Avusturya’daki 19 günde yukarıda yazdığım rakamlar ve istatistiklerden o kadar arındık ki size yazarak değil konuşarak bile anlatamam. Şu Beşiktaş’ın ağzı süt kokan gençleri bizlere futbola dair o kadar güzel şeyler seyrettirdiler ki hepsine helal olsun. Kimisi kadroya girecek kimisi giremeyecek. Kimisi kiralanacak kimisi satılacak. Kimisinin de belki kariyeri başlamadan bitecek. Ama en azından kamp boyunca bana istatistikleri, bahis oranlarını yüksek transfer değerlerini ve endüstriyel futbolu unutturdular başka bir şey istemem onlardan.

Bu kampta bir Ümit Karaal, bir Mertcan Aktaş bir Hasan Türk bir Kadir Arı, bir Mertcan Demirer seyrettim ki anlatılacak gibi değil. Ben demiyorum Samet Aybaba diyor. “Aferin oğlum benim. İşte bu aslanlarım. Bravo bravo” diyen Samet Aybaba’ydı onlara. Yalan söyleyecek değil ya koca teknik adam. Hem gördüklerimle hem de onun söyledikleriyle pekişti benim futbol anlayışım. Bu kadar genci bir arada hiç seyretmemiştim. Hani insan bazen statlardan sıkılırda amatör maç seyretmek ister ya, işte benim o isteğim tam 19 gün boyunca gerçekleşti şu dağlık coğrafyalarda.
İnşallah başladığı gibi mutlu biter bu gençlik rüzgarı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...