ABD basketbol takımına neden Rüya Takım dediklerini geçen hafta sonu oynanan maç için bilet bulmanın ne kadar zor olduğunu gördüğümde anladım. Çoğu insan için maça bilet bulup gitmek gerçekten bir rüyaydı. Gazetede bileti bulup rüyayı gerçeğe çeviren ender kişilerden biri olduğum için bu satırları yazma görevi mecburen bana verildi.
ABD basketbol takımına neden Rüya Takım dediklerini geçen hafta sonu oynanan maç için bilet bulmanın ne kadar zor olduğunu gördüğümde anladım. Çoğu insan için maça bilet bulup gitmek gerçekten bir rüyaydı. Gazetede bileti bulup rüyayı gerçeğe çeviren ender kişilerden biri olduğum için bu satırları yazma görevi mecburen bana verildi.
Görev bilincine sahip biri olarak maçtan yaklaşık üç saat önce Abdi İpekçi'nin önünde gezindim. Etrafta o kadar çok Allen Iverson forması giymiş insan vardı ki bir an hangi ülkede yaşadığımı sorgulamaya başladım. Arada ender de olsa Milli Takım forması giymiş birilerini görünce içimden boyunlarına sarılmak geldi.
Federasyon tarafından gönderilen davetiyedeki yer saha içinde pota arkasıydı. Çok şanslıydım, çünkü oyuncular soyunma odasından çıkarken bir adım yanımdan geçiyordu. Oyuncuların sahaya çıkmasıyla, etrafımı birden kameralı cep telefonlu ve digital kameralı insanlar çevreledi. Aralarında biri hem fotoğraf çektirip hem de elini yumruk şeklinde oyunculara doğru uzatıp vurmalarını bekliyordu. Şans delikanlının yüzüne güldü ve Tim Duncan geçerken yumruğuna karşılık verdi. Arkadaş da bu anı elindeki kameralı cep telefonuyla ölümsüzleştirdikten sonra arkadaşlarına gururla sergiledi. Birkaç dakika sonra tekrar gelip bu sefer Carlos Boozer'dan da yumruğuna cevap alınca yanındaki kız arkadaşına dönüp 'Bunların hepsi mahalleden arkadaşlarım,' havasıyla bir bakış attı.
Fotoğraf çekenlerin çoğu ise çocuklarının talepleri doğrultusunda 'Bu hafta pikniğe gitmeyelim de, basket maçına gidelim bari,' diyen ebeveynlerden oluşuyordu. Durum bu olunca kimin fotoğrafını çekeceklerine karar veremediler. Her gördükleri siyah adamı basketbolcu zanneden bu kitle Rüya Takım'ın malzemecisi sahaya çıkarken fotoğraflarını çektiler ama kısa bir süre zarfında gerçekle yüz yüze geldiler. Rüya Takım'ın oyuncuları sahaya teker teker çıkarken en büyük ilgiyi Allen Iverson gördü. Bu ilgiyi saha içinde ısınırken pota altında topları toplayan çocuklardan da görmeye devam etti. Duncan ve Iverson'ın potaya attığı her top anında çocuklar tarafından hayran bakışlar altında iade ediliyordu. Aynı potaya top atan Boozer ise attığı topu almak için kendi geliyordu.
'Aziz Piyer'in ziyareti
Pierre Van Hoijdonk'un arkamdaki koltuğa oturması, bu ülkede futbolun basketboldan daha popüler olduğunu bir kez daha anlamama vesile oldu. Rüya Takım'ı görmek için maddi ve manevi çaba gösteren kitle, Hooijdonk'un sahaya gelmesiyle birlikte tüm fotoğraf makinelerini ve kameralı cep telefonlarını ona doğru yöneltmeye başladı. Maç sonuna kadar durmadan fotoğraf ve imza veren biri, Feryal Pere'nin dediği gibi 'Aziz' bir insandır.
Bu arada oturduğum yerin diğer bir güzelliği ise ponpon kızların molaları beklerken hemen yanımda durmalarıydı. Bir yanımda Rüya Takım, bir yanımda rüya gibi kızlardan oluşan ponpon kızlar. İlk başlarda giydikleri kıyafetlerle pek ilgimi çekmeseler de ilerleyen molalarda kıyafetlerini değiştirmeleriyle nereye bakacağıma karar vermemi zorlaştırdılar.
Gurbet ellerde takımını desteklemeye gelmiş 30 yakın Amerikalı da vardı. Bu 30 taraftar ara sıra USA diye bağırmalarıyla etraflarında oturanları gaza getirip, 'Kırmızı!-Beyaz!' diye bağırmalarına neden oluyordu. Son beş dakikaya kadar Amerikan takımına sempatiyle bakan taraftar aradaki farkın üç sayıya inmesiyle birlikte birden gaza geldi. Hatta salonda DJ'lik yapan arkadaşın 10. Yıl Marşı'na girmesiyle birlikte bu olay had safhaya vardı. Tek problem ise CD'nin çok kullanılması sonucu bozuk sesler çıkarmasıydı.
Maçın sona ermesiyle birlikte tekrar ortalığı fotoğraf makineleri ve kameralı cep telefonlar istila etmeye başlayınca olay yerinden ezilmeden kaçmanın faydalı olacağını düşünerek kendimi koridora attım. Bir süre sonra soyunma odasının olduğu koridoru istila etmeye karar veren kitle, güvenliğin aldığı tedbirler sonucunda başarılı olamadan geri çekildi.
Abdi İpekçi'nin önünde takımların arabalarının çıkmasını bekleyen üç çocuk ise benim bu rüyadan uyanmama neden oldu. Çocuklar, Rüya Takım çıkarken el sallamışlardı ama içlerinden birinin 'Oğlum el salladık ama kime salladığımızı görmedik bile, asıl onları sahada seyretmeliydik,' cümlesi rüyayı sona erdirdi. Maçın bitmesi için saatlerce kapıda bekleyen bu üç çocuğun yerine, içeriyi tıklım tıklım dolduran ve sadece boş vakitlerini değerlendiren insanları düşününce çocuklar adına üzüldüm.
Görev bilincine sahip biri olarak maçtan yaklaşık üç saat önce Abdi İpekçi'nin önünde gezindim. Etrafta o kadar çok Allen Iverson forması giymiş insan vardı ki bir an hangi ülkede yaşadığımı sorgulamaya başladım. Arada ender de olsa Milli Takım forması giymiş birilerini görünce içimden boyunlarına sarılmak geldi.
Federasyon tarafından gönderilen davetiyedeki yer saha içinde pota arkasıydı. Çok şanslıydım, çünkü oyuncular soyunma odasından çıkarken bir adım yanımdan geçiyordu. Oyuncuların sahaya çıkmasıyla, etrafımı birden kameralı cep telefonlu ve digital kameralı insanlar çevreledi. Aralarında biri hem fotoğraf çektirip hem de elini yumruk şeklinde oyunculara doğru uzatıp vurmalarını bekliyordu. Şans delikanlının yüzüne güldü ve Tim Duncan geçerken yumruğuna karşılık verdi. Arkadaş da bu anı elindeki kameralı cep telefonuyla ölümsüzleştirdikten sonra arkadaşlarına gururla sergiledi. Birkaç dakika sonra tekrar gelip bu sefer Carlos Boozer'dan da yumruğuna cevap alınca yanındaki kız arkadaşına dönüp 'Bunların hepsi mahalleden arkadaşlarım,' havasıyla bir bakış attı.
Fotoğraf çekenlerin çoğu ise çocuklarının talepleri doğrultusunda 'Bu hafta pikniğe gitmeyelim de, basket maçına gidelim bari,' diyen ebeveynlerden oluşuyordu. Durum bu olunca kimin fotoğrafını çekeceklerine karar veremediler. Her gördükleri siyah adamı basketbolcu zanneden bu kitle Rüya Takım'ın malzemecisi sahaya çıkarken fotoğraflarını çektiler ama kısa bir süre zarfında gerçekle yüz yüze geldiler. Rüya Takım'ın oyuncuları sahaya teker teker çıkarken en büyük ilgiyi Allen Iverson gördü. Bu ilgiyi saha içinde ısınırken pota altında topları toplayan çocuklardan da görmeye devam etti. Duncan ve Iverson'ın potaya attığı her top anında çocuklar tarafından hayran bakışlar altında iade ediliyordu. Aynı potaya top atan Boozer ise attığı topu almak için kendi geliyordu.
Bu arada oturduğum yerin diğer bir güzelliği ise ponpon kızların molaları beklerken hemen yanımda durmalarıydı. Bir yanımda Rüya Takım, bir yanımda rüya gibi kızlardan oluşan ponpon kızlar. İlk başlarda giydikleri kıyafetlerle pek ilgimi çekmeseler de ilerleyen molalarda kıyafetlerini değiştirmeleriyle nereye bakacağıma karar vermemi zorlaştırdılar.
Gurbet ellerde takımını desteklemeye gelmiş 30 yakın Amerikalı da vardı. Bu 30 taraftar ara sıra USA diye bağırmalarıyla etraflarında oturanları gaza getirip, 'Kırmızı!-Beyaz!' diye bağırmalarına neden oluyordu. Son beş dakikaya kadar Amerikan takımına sempatiyle bakan taraftar aradaki farkın üç sayıya inmesiyle birlikte birden gaza geldi. Hatta salonda DJ'lik yapan arkadaşın 10. Yıl Marşı'na girmesiyle birlikte bu olay had safhaya vardı. Tek problem ise CD'nin çok kullanılması sonucu bozuk sesler çıkarmasıydı.
Maçın sona ermesiyle birlikte tekrar ortalığı fotoğraf makineleri ve kameralı cep telefonlar istila etmeye başlayınca olay yerinden ezilmeden kaçmanın faydalı olacağını düşünerek kendimi koridora attım. Bir süre sonra soyunma odasının olduğu koridoru istila etmeye karar veren kitle, güvenliğin aldığı tedbirler sonucunda başarılı olamadan geri çekildi.
Abdi İpekçi'nin önünde takımların arabalarının çıkmasını bekleyen üç çocuk ise benim bu rüyadan uyanmama neden oldu. Çocuklar, Rüya Takım çıkarken el sallamışlardı ama içlerinden birinin 'Oğlum el salladık ama kime salladığımızı görmedik bile, asıl onları sahada seyretmeliydik,' cümlesi rüyayı sona erdirdi. Maçın bitmesi için saatlerce kapıda bekleyen bu üç çocuğun yerine, içeriyi tıklım tıklım dolduran ve sadece boş vakitlerini değerlendiren insanları düşününce çocuklar adına üzüldüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder